Köşe Yazıları

Varlıkta birliği bulmak, Alemde dirliği tesis etmenin en önemli koşullarındandır…
Alem kusursuz bir örgütlenmenin en güzel örneğidir. Allah (cc) yarattığı her varlığı yaratılışına uygun
bir şekilde örgütlemiş – görevlendirmiştir. Her hangi bir varlığın kendi görevinin dışında diğer
varlıklarla ne tür bir ilişkisinin olması gerektiği bilgisi o varlıkta mündemiç kılmıştır. Bu düzen ve
intizam içinde on sekiz bin alemde bulunan her varlık üzerine düşün görevi Allah’ın onlara takdir ettiği
sorumluluğu yerine getirerek Allah (cc)’ı zikrederler. Varlığın zikri aslına uygun olarak varlığını
sürdürmesidir. Örneğin Güneş; Doğar ve batar, gece ve gündüzü…

Suriye ve Türkiye, Antep ve Halep, bugün ayrı ülkeler, ayrı şehirler olarak tanımlanan ama çok değil üç nesil geriye gidildiğinde bir bütünün parçaları olan kadim beldelerdir. Suriye ile Türkiye arasında hukuk oluşturan birden çok neden vardır. Başta İslam kardeşliği, sonra akrabalık ve nihayet komşuluk hukuku iki ülke arasında kadim bağların olduğunu gösteren sosyal bağlardır.
Çok değil yüz yıl geriye gidildiğinde; Sayces ve Picot adında biri Fransız diğeri İngiliz iki yeni yetme mühendisin toprağımıza çizdiği sınırlar ile İngiltere ve Fransa Osmanlı topraklarının bir kısmını paylaşmış ve kendilerine bağımlı…

Malumunuz üzere Mart 2011 tarihinde Suriye’de başlayan özgürlük harekâtı kısa
zamanda ülkenin her tarafına yayıldı ve yüreğinde özgürlüğün tohumunu taşıyan her bireyi
harekete geçirdi. Bu kalkışma elbette soylu ve onurlu bir kalkışmaydı; Suriye’de yaşanan
zulüm, adaletsizlik, yılların getirdiği sindirme politikası, azınlığın çoğunluğa karşı
tahakkümü, ülke kaynaklarının adaletsiz dağılımı ve belli başlı ailelere peşkeş çekilmesi,
halkın geçmişi ile olan bağlarının koparılması, farklılıkların ve düşüncenin engellenmesi,
seküler zihniyetle yeni bir Arap “ulusunun” oluşturulmaya çalışılması vb. birçok uygulama
Suriye halkı üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturmuştu ve bu baskı halkı bir yere kadar

Hz. Ali’nin meşhur ifadesidir; “Çocuklarınızı sizin yaşadığınız çağa göre değil kendi
yaşayacakları çağa göre yetiştiriniz.“ bu öğüt bize eğitimde basiretin ve ileri görüşlülüğün önemini çok
iyi anlatmaktadır. Zaman çok hızlı akmakta ve insanoğlu hızlı akan bu zamana sürekli bir şeyler
katmaktadır. İnsanlığın ortak birikimi zamanın ruhunda birleşerek yarınları oluşmasına katkılar
sağlamaktadır. Bunun farkına varabilen eğitimciler sürecin getirdiklerini gözlemleyerek geleceğin
öğrencilerine ne tür sürprizler yapabileceğine dair fikir sahibi olabilir ve buradan hareketle de eğitim
öğretim faaliyetlerine şekil verirler. 2011’den buyana 2 milyonu aşkın Türkiye’de olmak üzere
dünyanın dört bir yanına…

Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız
(Sezai Karakoç)
Uzun Soluklu Yürüyüşler Ciddi Planlamalarla Mümkün Olabilir.
Gündelik hayatımızda da sıkça rastladığımız bir döngü vardır. Sabah evinizden çıkmadan
önce eğer iyi bir planınız varsa birden çok işi bir güne sığdırabilirsiniz. Eve döndüğünüzde ise
planladığınız işlerin hemen hemen hepsini yapmış olmanın verdiği huzur ile günün
muhasebesini yapıp bir sonraki şafağa gözünüzü dikersiniz. Fakat evden çıkarken her hangi
bir planınız yoksa sokağa adım attığınız andan itibaren…

Suriye’nin Sözünü Kim Söylüyor!...
Beş yıl sistemli düzenli planlı ve programlı bir çalışma için oldukça uzun bir zamandır. Ancak dağınık,
günübirlik ve rastgele bir gidişat için göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir zaman dilimidir. Suriye
direnişi 2016 Mart ayı itibariyle beşinci yılını dolduruyor. Bu günlerde başımızı ellerimizin arasına alıp
ciddiyetle bir muhasebe yapmanın zamanıdır.
Başladığı günden itibaren “6 ay içerisinde bu direniş neticeye ulaşır ve zalimler zulümlerine boğularak
gider” düşüncesiyle kısa vadeli bir beklenti içerisine girdik. Ama gelinen noktaya baktığımız zaman
hiçte beklenen gibi olmadı. Muhtemel netice ile ilgili…

Batı, ABD ve Rusya gelinen süreçte Suriye’yi İslam ülkelerinin kronik bir hastalığına
dönüştürmek istiyor. Dikkat edecek olursanız bu senaryoda Esad yok çünkü Esad
artık Suriye’de yaşanan savaşla ilgili hiçbir şekilde söz sahibi değildir. Bu topraklarda
verilen mücadele yedi düvele karşı verilen bir diriliş mücadelesidir. Suriye’de hala
özgürlüğe inanan ve ne pahasına olursa olsun topraklarına sahip çıkan erler oldukça
bu mücadele de devam edecektir.
Irak ve Suriye ile birlikte tüm İslam ülkelerinin başına bela edilen terör örgütleri batıda
beslenen islamofobi anlayışına referans olarak gösterilmeye devam edilmektedir.
Gâvurlar her alanda külli…

İçinde yaşadığımız dönem tarih kitaplarında okuduğumuz dönemlere çok benziyor. Zira tarih
kitaplarında savaşlar, barışlar, yeni kurulan devletler, yıkılıp kaybolan imparatorluklar,
kurulan medeniyetler, yaşanan önemi değişiklikler kritik dönemler, zor ve ilginç zamanlar
anlatılır. Yazılmaya değer olan tarihi olaylar içinde çok fazla ölümün olduğu, çok büyük
kahramanlıkların yaşandığı, çok değerleri eserlerin ortaya konulduğu, büyük yıkımların ve
büyük inşaların olduğu dönemlerdir. Tarihi şahsiyetler ise söz konusu bu büyük olayların
öncülüğünü yapan öcü şahsiyetlerdir. Bu öncü şahsiyetlerin hiç biri yalnız değildir ama tarih
yalnız onları yazar…
Biraz kendimizi zorlayalım ve gelecekten bu güne…

İnsanın hızlı akan hayatını yavaşlatması ve dinginleşerek muhasebeye girişmesi gereken bir
ay… gerek madden gerekse de manen bedenin sükunete ermesi, rutin alışkanlıkların terk
edilmesi ve yıl içerisinde kendimiz için oluşturduğumuz standartların dışına çıkmaktır
Ramazan. Ancak rutinin dışına çıkabildiğimiz zaman, durduğumuz yeri daha doğru
değerlendirebiliriz. Rutinin dışına çıktığımız zaman bakış açımızı değiştirebiliriz.
Yürüdüğümüz yolu, birlikte olduğumuz yoldaşlarımızı, hedeflerimizi başarılarımızı ve
kayıplarımızı sorgulamak, muhasebe etmek, değerlendirme yapmak alışkanlıklarımızı bir
tarafa bırakarak farklı bir gözle bakabilmeyi gerektirir. Ramazan bize bu fırsatı sunan
mübarek bir aydır. Yeme içme, uyuma, çalışma rutinlerimiz değişir. Görüştüğümüz…

Yaşadığımız dönem çok hızlı değişimlerin yaşandığı acayip olayların olduğu akıl almaz dediğimiz
şeylerin aklımızla alay edercesine yaygınlaşıp toplum nazarında karşılık bulduğu bir dönem. Bu
dönemde en çok aklımıza dikkat etmeliyiz. Zira en büyük sermayemiz budur.
Hangi ortama gitsek ilgili ilgisiz, bilen bilmeyen herkes bizlere ne olacak bu Suriye meselesi diye
sormadan edemiyor. Haklı olarak insanlar inanacağı ve kısmen de olsa tatmin olacağı bir cevap
umuduyla soruyor bu soruyu. Ancak cevap o kadar zor ki…
Suriye meselesi başta dünya beşli çetesi olmak üzere birçok ülkenin kirli emellerini test edeceği bir

Yaşadığımız topraklar tarihin derinliklerinden bu güne kadar medeniyetlerin doğup öldüğü,
devletlerin kurulup yıkıldığı en merkezi yerlerden birisidir.
Semerkant, Buhara, Bağdat, Şam, Kahire ve İstanbul… bu şehirlerden gelip geçen insanlar,
doğup ölen hayatlar nasıl olurda ırkçı söylemlerin ve eylemlerin pençesinde varlık yokluk
savaşı verir hale gelir aklım almıyor. Farklı dinlere, farklı gelenek ve göreneklere, farklı
mezheplere, farklı etnik gruplara yüz yıllarca beşiklik etmiş bu toprakların ırkçı söylem ve
eylemlerle tarumar edilmesi tarihimizle birlikte geleceğimizin de istila edilmesi anlamına
geliyor aslında…
Bugün Türkiye’de Ege ve Marmara bölgesinde balkan göçmenleri, Karadeniz Bölgesinde

İslam coğrafyalarında dolaşan kirli eller sonunda açıktan
Türkiye’ye de uzandı. Bu kirli eller son iki yüz yıldan beri
bu toprakları karıştırıyor. Her uzandığından biraz
canımızdan biraz malımızdan biraz geçmişimizden ve
biraz da geleceğimizden alıp götürüyordu… ancak bu
defa durum çok farklı oldu. Uzanan kirli eller milletin
iradesine takıldı. Millet uzanan kirli elleri de o ellerin
bağlı olduğu gövdeyi de görerek bu defa dur dedi.
1960 yılından beri her on yılda bir sokağa çıkan tanklar
ellerinde başbakanlık, cumhurbaşkanlığı devletin kritik
makam ve mevkileri gibi ganimetlerle yeniden kışlalara
dönerdi. Bu defa…

Tarih, okuduğumuz kitabın sayfalarını çevirdiğimiz gibi hızlı şekillenmiyor. Esaslı bir tarih
kitabının bir sayfasında okuduğumuz tarihi bir olay belki de 50-100 yılı kapsayan olaylar
yumağından süzülüp sayfalara dökülen bilgilerdir. Biz yüz yılı bir dakikada okur geçeriz.
Tarihi değeri olan veya tarihçilerin dikkatine takılan olaylarla anılır o yüz yıl ve arada
görünmeyen kaybolan ve tarihin gizemli karanlığında kalan yığınlarca yaşanmışlık vardır
mutlaka…
Sözüm o ki tarih yazmak, tarihte yazılası bir dönem yaşamak öyle bu günden yarına olan bir
şey değildir. Yüzlerce yıl eskitir dünyayı birkaç savaş birkaç barış yaşanır devletler…

Yaşadığımız topraklarda hak ile batılın sınır tanımayan mücadelesine şahitliğimiz sürüyor.
Türkiye’de %50 oy alarak iktidara gelen Ak Parti hükümeti ve Türkiye halkı başarısız bir darbe
girişimine maruz kaldı. Darbenin faili; Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Azmettiricisi; CIA ve NATO
yapılanması, Lojistik ve psikolojik destekçisi Avrupa olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Siyasi
iradenin basiretli dik duruşu ve milletine olan güveni, milletin gönüllerine işlemiş bin yıllık irfani
geleneği hain darbe girişimini kısa sürede bastırmayı başardı. 15 Temmuz milli iradenin sembolü olarak
Türkiye tarihinde kritik bir dönüm noktası oldu.
Öncelikle…

Geçmişimizi, çocukluğumuzu, anılarımızı, evlerimizi, evlatlarımızı, babamızı kardeşimizi annemizi dostlarımızı,
sevdalarımızı aşklarımızı bırakıp, yanımıza onurumuz ve iffetimizden başka bir şey almadan çıktığımız yolculukta
geri dönüşün, fetihle geri dönüşün kapıları aralanmaya başladı. Yollar yeniden aşkımıza sevdamıza, anılarımıza,
tarihimize, geçmişimize ve geleceğimize hasılı; Suriye’mize kıvrılıyor…
Cerablus’tan açılan kapı, uğruna canlarımızı kanlarımızı verdiğimiz topraklarımıza yüz sürebilmek için onurumuz
iffetimiz ve özgür yüreklerimizle yürüyeceğimiz yeni bir sürecin habercisi. Cesur yürekli özgürlük savaşçılarımızın
Türk Askeri koordinasyonuyla Cerablus’ta oluşturduğu güvenli bölgeye sahip çıkma zamanıdır. Silahtan arındırılan
bölgelerin Suriye’nin gerçek sahibi Suriye halkı tarafından sahiplenilmesi ve hızlı…

Suriye’de özgürlük mücadelesinin ilk başladığı yıl Türkiye’ye gelen ve bir arayış içerisinde olan Suriye halkı
geldiğimiz gün itibariyle geriye dönüp aradığı şeyin bugün bulduğu şey olup olmadığını gözden geçirmesi gereklidir
ve önemli bir muhasebe ile yeni konjonktürde yolunu çizmelidir.
Bugün Türkiye’de bulunan Suriyeli kardeşlerimiz gelirken arkalarında çok kıymetli maddi ve manevi servetlerini,
terekelerini bırakarak geldiler. Bu geliş yeniden dönüşe yeniden doğuşa gebe çok sancılı bir gelişti. Ailelerin bir
kısmı orada kalırken bir kısmı yollarda ayrıldı ve bir kısmı ancak Türkiye’ye ulaşabildi. Türkiye’ye gelen her
kardeşimizin gözünde yeniden döneceğiz ve…

Görünür veya görünmez, açık ya da gizli bütün uluslararası
manipülasyonlar, isimleri farklı olsa da aynı masadan yönetilen
terör örgütlerinin başarısız darbe girişimleri, ekonomik
ve siber saldırıları hain ve kahpe terör saldırılarına
rağmen millet olarak dik durmayı başaran ve bölgede her geçen gün
güçlenen Türkiye Cumhuriyeti Fırat Kalkanı harekâtı ile bu topraklarda
hesabı olan bütün devletlerin kalbine korku salmaya başladı.
Suriye halkına yıllardır kan kusturan fiilen Rusya, İran ve Esat güçlerinin,
perde arkasında siyaseten ise İngiltere, ABD, Almanya ve
bu niyette diğer Avrupa ülkelerinin;bölge dinamiklerinden dirilen ve
kısa sürede bölge…

Bu topraklar tarihin yazıldığı, insanlığın geçmişten geleceğe kendini
bulduğu topraklardır. Yüz binlerce yıldır irili ufaklı göçlere yol olmuştur
bu topraklar. Her milletten insana yurt olmuştur. Medeniyetler
doğmuş medeniyetler batmıştır. İnsanlığın ufku bu topraklardan açılmıştır.
Tarih bu topraklarda yazılmış gelecek bu topraklarda kurgulanmıştır.
Bizler de bugün yeni bir tarihe şahitlik ediyoruz. Yeni bir geleceğin doğuşuna
yeni bir ufkun doğuşuna şahitlik ediyoruz.
Elbette hiç bir doğum sancısız olmaz, hiç bir nimet külfetsiz olmaz, hiç bir
kazanç emeksiz olmaz. 2016 yılı oldukça zor bir yıldı. Hem Suriye için hem

Zaman nasılda geçiyor diye başlamak adettendir yıl
dönümü konuşmalarında yazılarında ve mesajlarında…
ama sevgili dostlar bu yıl öyle “nasıl da geldi geçti hiç
fark edemedik” diyebileceğimiz bir yıl değildi. Zira yılın
nasıl geçtiğini fark edememek bir yönüyle ciddi bir zafiyet,
dalgınlık ve duyarsızlık olmaz mı! Tarihin dönüm noktası olan
bir dönemi yaşarken her anın kıymetli olduğu, her olayın dikkat
ve rikkatle izlenmesi gerektiği, her günün bir ömür her ömrün
bir gelecek olduğu aşikar değil midir.
2016 tarihte önemli bir yıl olarak yazılacak elbette lakin tarihi
biz…

Suriye için Bir gelecek inşa edilmeye çalışılıyor. Bu süreçte rol alan taraflara dikkatle bakmak gerekiyor. Söylenen
her sözü kulak kabartarak dinlememiz ve yazılan her metni altını çizerek okumamız lazım. Zira bizden bahsediyorlar.
Suriye halkının geleceğinden bahsediyorlar. Suriyeli çocukların, gençlerin ve kadınların geleceğinden bahsediyorlar.
Bugün özgürlük mücadelesi veren yiğit adamların zürriyetinin geleceğini konuşuyorlar. Kulak vermemiz ve dikkat
kesilmemiz gerekiyor.
Cephede olanlar sorumluluklarını yerine getirmeye devam ederken masada olanların gözlerini dört açması
gerekiyor. Bir de masada ve cephede olmasa da her iki tarafı da izleyen gerektiğinde yönlendiren ikaz eden ve
destekleyen…

Tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyoruz, şimdilerde olup bitenleri doğru anlayabilmek için görünenden ziyade
görünmeyeni ve gizleneni görmek, söylenenden çok söylenmeyeni ve ima edileni anlamak, yazılandan çok satır
aralarına gizlenenleri fark etmek gerekiyor. Rikkat ve hassasiyetimiz oranında aldatılmaktan kurtulabiliriz. Olgu ile
algı arasındaki uçurum her geçen gün derinleşiyor. Sanal yollarla görsel işitsel ve yazılı medya kanalları ile
yürütülmeye çalışılan algı operasyonları minimum düzeyden maksimum seviyeye kadar her alanda ve her olayda
kullanılan “doğal” bir yönteme dönüşüverdi.
Bu çirkinliği görmeden bu aldatma ve manipülasyon oyunlarını anlamadan doğru okumalar ve doğru
değerlendirmeler…

2011 yılından beri bölgemizde yaşanan iç savaşlar ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan göç hareketliliği ulus devlet
anlayışı ile birbirinden koparılan halkların yeniden uyum ve entegrasyonunu beraberinde getirmektedir. Bunun
karşısında batı topraklarında ikinci dünya savaşından sonra oluşturulan “birlik” anlayışı yeni ırkçı söylemlerin ve
benzer aşırı grupların gölgesinde kalmaya başladığını gözlemliyoruz.
Bu durumu tarihin tahterevallisinin “batı” için alçaldığının ve “doğu” için yükseldiğinin bir göstergesi olarak
yorumlayabiliriz. Bu tahterevallinin merkezi Türkiye topraklarına kurulmuş gibi görünüyor. Nitekim bölgemiz
üzerindeki hesaplar her geçen gün daha da kızışarak belirginleşiyor. Suriye’de yaşanan…

Türkiye tarafından 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan Fırat kalkanı harekatı 29 Mart 2017 tarihi itibarıyla
sonuçlandırıldı. bu harekat kapsamında bugüne kadar; 2288’i ölü olmak üzere 2705 DAEŞ’li terörist etkisiz hale
getirildi, 322’si ölü olmak üzere 344 PKK/PYD(YPG) terörist etkisiz hale getirildi, Türk Hava Kuvvetleri tarafından
1972 hedef imha edildi, Harekâtın başladığı tarihten bugüne 3750 el yapımı patlayıcı ve 66 mayın etkisiz hale
getirildi, 2010+ km² alan DAEŞ’ten temizlendi ve 246 köy DAEŞ’ten kurtarıldı.
Bu harekat, dünyanın gözü önünde yapılamaz denilen bir işin vücut bulmasıydı adeta. Herhangi bir terör örgütü…

Başta Türkiye’nin bekası için ve bölgemizde geleceğe dönük atılacak yapıcı adımlar için kritik bir eşik olan 16 Nisan
referandum oylaması yapıldı. Bu referandum Türkiye için ne kadar önemliyse Suriye, Irak, Yemen, Tunus, Kuveyt
ve Katar için de o kadar önemliydi. Balkanlarda yaşayan Müslümanlar için, Türki Cumhuriyetler, Doğu
Türkistan’daki kardeşlerimiz, Bruma’daki mazlumlar için de oldukça kritik ve önemli bir referandum oylamasıydı.
Çünkü Türkiye Türkiye’den ibaret değildir…
Türkiye; Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da kısaca yedi düvelde başta İslam ümmetinin mazlum ve mağdurları olmak
üzere insanlık dışı muameleye maruz kalan bütün insanlığın umudu olan…

Bugün Suriye üzerinde vuku bulan olayları anlamanın yolu bu toprakları, geçmişi, bu günü ve geleceğiyle birlikte
düşünmekten geçiyor.Halep bildiğimiz tarihin her döneminde insanlık için önemli bir bölge olmuştur. Yaklaşık yedi
bin yıldır insanlığın önemli merkezlerinden biri olan Halep mezepotamya, bereketli hilal, ipek yolu vb. İnsanlık tarihi
için önemli dönüm noktalarında hep adı geçmiş ve üzerinde bir takım hesaplar yapılmıştır.
Yavuz Sultan Selim’in 1516 Mercidabık zaferi ile Osmanlı topraklarına katılan Suriye toprakları Osmanlı tarihi
boyunca da her daim önemini hissettirmiş bir bölgeydi. Dünya tarihinin dönüm noktalarında her daim bu
topraklarda…

Ömer Faruk KAVUNCU
2011 yılında Suriye topraklarında başlayan adalet ve özgürlük arayışına, zorba Baas rejiminin
vermiş olduğu zalimce tepki, Suriye halkının yurtlarından birer birer ayrılmalarını ve çeşitli ülkelere
iltica etmek zorunda kalmalarını beraberinde getirmiştir. Hemen yanıbaşnda yaşanan bu trajediye
kayıtsız kalmayan Türkiye, bin yıllık kardeşliğin neticesi olarak, kapılarını Suriyeli kardeşlerine ardına
kadar açmış ve zalim Esed yönetiminden kaçan insanlara kol kanat germiştir.
İlmin, kültürün, tarihin ve bilhassa kardeşliğin beşiği olan Suriye’de yaşananlar, halkın birçok
toplumsal ve iktisadi faaliyetini duraksattığı gibi, Suriye’nin geleceği olan…

İnsanlık tarihinin en başından beri süregelen ve kıyamete kadar devam edecek olan hak ve
batıl mücadelesi çerçevesinde Müslümanlar, çeşitli imtihanlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu
imtihanlardan biri de 1915 yılında İngiliz donanma birliklerinin Çanakkale Boğazı’na dayanarak İslam
ümmetine son darbeyi vurmak istemesidir. Ancak sonuç hiç de İngilizlerin hesapladıkları gibi olmamış
ve çeşitli coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar, tek vücut oldukları takdirde neler yapabileceğini bir
kez daha dünyaya göstermiştir.
Çanakkale şehitliğini ziyaret edenler, Anadolu insanının yanı sıra, Afganistan’dan Yemen’e,
Suriye’den Filistin’e, İslam coğrafyasının birçok bölgesinden, İslam sancağını yeniden hakim kılma

Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in, ilahi mesajı yaymakla
görevlendirilmesinden günümüze kadar İslam’ın geçirdiği dönemlere baktığımızda, İslam
davasının genellikle gençlerin omuzlarında yükseldiği görüyoruz. Henüz 18 yaşında bir genç
olan Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın kabenin hemen yanındaki evini İslam davetine açması, daha 25
yaşında iken Muaz b. Cebel’in Yemen’e vali olarak görevlendirilmesi, 20 li yaşlardaki Üsame
b. Zeyd’in Mute savaşında Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir gibi büyük sahabilerin de aralarında
bulunduğu bir orduya komutan tayin edilmesi, İslam’ın bir gençlik hareketi olduğunu açıkça
gösteriyor bizlere. Nitekim İhvan-ı Müslimin hareketinin…

Değişim toplumların ortak kaderidir. Ancak bu değişimin hızı toplumların içerisinde
bulunduğu şartlara göre farklılık arz eder. İnsanlık tarihinde belki de en hızlı değişimin yaşandığı çağda
yaşıyoruz. Elbette bu değişim ve dönüşümü hızlandıran farklı öncüller olabilir. Fakat bunlar
içerisindeki en büyük payı iletişim teknolojisindeki gelişmelere vermek sanırım abartı olmaz. Zira
özellikle son çeyrek asrı baz aldığımızda internetin hayatımıza girmesi ile birlikte insani ilişkiler çok
farklı bir boyuta ulaştı. Sosyal medya dediğimiz anlık iletişimi kolaylaştıran platformun insan
hayatında ciddi bir yer edinmesi de insanlık tarihi boyunca hayal edilememiş…

Toplumu dönüştürecek etkin bir düşünce ancak toplumu yakından tanıyan, içerisinde
bulunduğu toplumun bireylerinin hangi etkiye ne tür bir tepki vereceğini iyi bilen, mahalli ve küresel
ilişkilerdeki perde arkası olayları iyi tahlil edebilen ve bilgiyi en doğru şekilde kullanabilen bireyler
tarafından oluşturulur. Bu gerçekliği göz önünde bulundurduğumuzda görüyoruz ki; gerek vahye
dayalı yeni bir medeniyet oluşturma arzusu içerisinde olan ve İslam’ın toplumun bütününe hakim
olması için çaba sarf eden insanlardan oluşan örgütlü bir hareket şeklinde tanımladığımız İslami
Hareket’in paradigmasının oluşturulmasında, gerekse bu paradigmanın nesilden nesile çağın
ihtiyaçları…

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Mehmet Akif Ersoy – İstiklal Marşı
2010 yılında, Tunuslu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi, tek geçim kaynağı olan sebze
tezgahının elinden alınmasını protesto etmek amacıyla, ülkesindeki sosyal adaletsizliğe tepki olarak
kendini ateşe verirken, belki de milyonları etkisi altına sokacak bir başkaldırı dalgasının fitilini
ateşlediğinin farkında bile değildi. Üniversite mezunu bir genç olmasına rağmen, bir türlü iş imkanı
bulamayan bu gencin gerçekleştirdiği söz konusu trajik olayın üzerinden çok geçmeden Lahsin Naci
adında bir…

İddiası olan insanlar, içinde bulunduğu çağın getirdikleri ile yetinmeyip, çağlar üstü bir
mekanizmaya hasret duyan, çağı ileriye taşıyacak bir sözü olan dinamik zihinlerin sahipleridir. İnsanlık
tarihinin başından beri, kitleleri arkalarından sürüklemiş ve yeni bir sistem inşa etmeye yeltenmiş
aktörler, Batı felsefesinin ütopya, İslam düşüncesinin ise medine-i fâdıla olarak tarif ettiği bu olguyu
kendilerine hedef tayin ederek, medeniyet oluşturma yolunda gereken her türlü adımı cesaretle
atmaktan geri durmamışlardır. Zira medeniyet cesur toplulukların işidir. Hedefi olmayan ve belli bir
gelenekten beslenmeyen toplumlar, insanlığa adalet ve merhamet getirecek bir medeniyet
telakkisine de sahip olamazlar.İlkeleri ve idealleri olmayan, kısa ve uzun…

“Boynumuz ağrıdı batıya bakıp durmaktan! Üstelik batının mil çektiği gözlerle bakıyoruz batıya.. Niye? Neye baktığımızı bilmeden.. Ama artık yeter bayım! Yeni ve diri bir aşkınlıkla silkelenip yeni ve diri bir dostlukla birbirimize göz, kulak ve dil olmalıyız... Artık yeter!…” diyor Nuri Pakdil… Bizim batı karşısındaki edilgenliğimizi bu cümlelerle özetliyor Üstad. Özellikle son üç asırdır kendi geçmişimize yabancılaşarak, nereden gelip nereye gittiğimizi, ne hikayeler biriktirdiğimizi, medeniyetler tarihine neler kattığımızı bilmeksizin ciddi bir özgüvensizlik hastalığına tutulmuşuz. Batı’yı hep ulaşılması gereken nirvana olarak kabul etmişiz… Batı gibi…

21. yüzyılın dünyamıza kazandırdığı teknolojik gelişmeler her gün her yerde hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Değişime o kadar alıştık ki artık yeni şeylere şaşırmıyoruz. Bundan yüz yıl önce hayalini dahi kuramayacağımız imkânlara kavuşmamıza rağmen gelecekte bizi nelerin beklediğine dair fikirlerimiz oldukça sınırlı. Hâlbuki dünyaya egemen olma iddiası içinde olan ülkeler boş durmuyorlar. Yeni bir toplum inşası içerisinde olan bizler küreselleşmeyle birlikte bir köy halini alan dünyada muhtarlık yarışından geri mi duracağız?
Bugün sanayide ve üretimde “Endüstri 4.0” kavramı konuşuluyor. Çeşitli…

GELECEĞE HAZIRLIKLI MIYIZ? - 2
İnsanlık tarihinde var olmuş milletlerin ve medeniyetlerin ortaya çıkışında, gelişim ve çöküşünde, genç nesillerin ne derece mühim bir rol oynadığı bilinciyle geçtiğimiz yazımızda, gençlere kazandırılması gereken bir takım becerilerden bahsetmiştik. Aynı bilinç ve gayeyle gençliğin içerisine düştüğü buhranın doğru bir şekilde tanımlanması, içinde bulunduğu şartların ve maruz kaldıkları etkenlerin tespit edilmesi ve “def-i mefâsid, celb-i menâfîden evlâdır” (mecelle) prensibinden hareketle hali hazırdaki mefsedetin izale edilmesi gerekiyor.
“Ben Nesli”

SURİYELİLERİN SOSYAL UYUMUNDA SİVİL TOPLUMUN ROLÜ*
Ömer Faruk Kavuncu
21. yüzyılın ilk çeyreğinin henüz yarısına gelmeden Suriye’de başlayan özgürlük ve adalet mücadelesinde, Esed yönetiminin ve bölgede konuşlanmış diğer emperyalist devletlerin halkı hedef almasıyla birlikte Suriye vatandaşları, kendi can güvenliklerini sağlamak amacıyla yurtlarından birer birer ayrılmış ve en yakınındaki ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Bin yıldan fazla süredir kader ortağı olan komşusunda yaşanan bu trajediye kayıtsız kalmayan Türkiye, Anadolu misafirperverliği refleksiyle din, dil, ırk, mezhep farklılıklarını gözetmeksizin kapılarını Suriye halkına ardına kadar açmış ve zalim Esed yönetiminden, terörden ve emperyalist…